. Türkçe’de pek çok kelimenin yanlış yazımı ya da telaffuzu sonucunda anlatmak istediklerimiz çok farklı şekilde anlaşılabilir. Bunun en temel ve en çok hataya neden olan örneklerinden birisi de 'tabi' ve 'tabii' kelimelerinin arasındaki tek harflik o farktır. Türkçe ana diliniz olsa bile hiç konuşurken ya da yazarken zorlandığınız noktalar oldu mu? Eğer düzgün telaffuz ve yazım kurallarına dikkat eden biriyseniz, aslında çok sayıda eksiğinizin olduğunu anlamınız an meselesi olabilir. Zira Türkçenin profesyonelleri bile, bazen çok basit hatalar yapabiliyorlar. Sosyal medyada patlak veren Demet Akalın’ın paylaşımlarını düzelten Twitter hesabı tadında bir hizmetle karşınızdayız. Gene Akalın’ın paylaşımlarını düzelten Güney Koreli arkadaşa da selam gönderiyoruz Konuşmanın ve anlaşmanın çok zor olduğu bir dilimiz var. Bunun nedeni Arapça, Osmanlıca ve Farsça’da gelen kelimelerin latin alfabesi kullanılarak ifade edilmeye çalışılması. Kuşkusuz modern Türk alfabesi bu ihtiyacı karşılamakta çok başarılı, ancak dikkat edilmesi gereken hususlar var. Örneğin, 'tabi' ve 'tabii' kelimelerini hiç düşündünüz mü? Gelin yakından bakalım Öncelikle her iki kelimenin de kökü Arapçadan geliyor ve aslında Arapçada da neredeyse aynı şekilde ifade ediliyorlar Tabi Arapça “te-be-ayn” kökünden geliyor ve “taabi” şeklinde okunuyor. Anlamı; bağlı olmak, nedensellik bağlantısı kurmak, etkisi altında kalmak. TDK bu kelimeyi “tabi olmak” deyimiyle ele alıyor ve anlamını şu şekilde açıklıyor Birinin kontrolü altına girmek, bir şeye veya bir kimseye bağlı olmak. "Devlet, yeni yasalara uymayanları cezaya tabi tutuyor." Tabii Arapça “tı-be-ayn” kökünden geliyor ve yazıldığı gibi okunuyor. Anlamı; doğal olmak, alışılmış olmak, beklenildiği gibi olmak, mantığa sığmak, doğal olarak beklenilen olmak. TDK bu kelimeyi de aynı şekilde tanımlıyor ve şu örnekleri veriyor "Sıcaklar arttıkça serin yerler aramak, âdeta tabii bir ihtiyaç hâline geliyor." “Yurttaşlarım arasında bana bu yabancılığı çektirmemek isteyenler de oldu tabii." İki kelimenin en çok karıştığı kullanım alanı ise “elbette” kelimesinin alternatifini ararken yaşanan sıkıntılar. Buradan yola çıkarak, sonunda iki tane “i” harfi bulunan “tabii” kelimesinin “elbette” kelimesine alternatif olduğunu söyleyebiliriz. Bir kenara not alın dostlar, bir gün karşınıza çıkar. Kaynak
Anlamı; bağlı olmak, nedensellik bağlantısı kurmak, etkisi altında kalmak. TDK bu kelimeyi “tabi olmak” deyimiyle ele alıyor ve anlamını şu şekilde açıklıyor Birinin kontrolü altına girmek, bir şeye veya bir kimseye bağlı Tabi ki ne demek?2 Tabi olmak ne demek?3 Tabi olmak ne demek tarih?4 Tabi diye bir kelime var mı?5 Tabii ki ki ayrı mı?6 Tabii ki mi tabi ki mi?7 Tâbi olmak nasıl yazılır TDK?Tabi ki ne demek?TABİİ Kİ NE DEMEK Kesinlikle öyle anlamında teyit etmek amacıyla olmak ne demek?Tabi olmak kelimesinin TDK sözlük sitesindeki anlamı şu şekildedir – Birisinin kontrolü altına girmek, bir kimseye veya bir şeye bağlı olmak ne demek tarih?Tabii olmak kelime grubu aynı şekilde bağlılık üzerinden ele alınmaktadır. Bu doğrultuda birinin buyruğu altına girmek, bağımlı olmak ya da bir şeye bağlı bulunmak biçiminde ifade edilebilir. Bu bağlamda kişi ya da dernek ile beraber kurum ve benzeri birçok unsuru üzerinden bağımlılık veya bağlılık karşılığını diye bir kelime var mı?Bu kelimenin tabii mi, tabi mi olarak yazıldığı sorgulanır. Bu kelimenin doğru kullanımı tabii şeklinde ki ki ayrı mı?Sözcüğün doğru yazımı TDK'ya göre "Tabii ki"' ki mi tabi ki mi?Olur ya da elbette gibi anlamları üzerinden kullanılan tabii ki kelimesi özellikle ki eki üzerinden merak edilir. Ayrı mı yoksa birleşik mi yazılır yazılıp yazılmadığı en önemli hususlar içerisinde yer alır. Bu doğrultuda doğru yazılışını, 'Tabii ki' biçiminde ayrı olduğunu söylemek olmak nasıl yazılır TDK?Tabi Arapça “te-be-ayn” kökünden geliyor ve “taabi” şeklinde okunuyor. Anlamı; bağlı olmak, nedensellik bağlantısı kurmak, etkisi altında kalmak. TDK bu kelimeyi “tabi olmak” deyimiyle ele alıyor ve anlamını şu şekilde açıklıyor Birinin kontrolü altına girmek, bir şeye veya bir kimseye bağlı olmak.
"Allah'ın kitabından bir harf okuyanın, okuduğu harfe karşılık sevabı vardır. Bir iyilik on katıyla değerlendirilir. Elif, Lâm, Mîm bir harftir demiyorum. Elif de harftir, lâm da harftir, mim de harftir." Hadis-i Şerif Kıymetli Kardeşlerim, Ramazan-ı Şerif Kur'ân ayıdır malumunuz. Gerek bendeniz gerekse kıymetli hocaefendiler hep bunu söyler dururuz bu ayda. Aman üstüne biraz daha fazla eğilin, bilmiyorsanız fırsat bu fırsat öğrenin, biliyorsanız daha seri okur hâle gelin, ezberleyin diye elimizden geldiğince hatırlatırız. Yevmi mahşerde Kur'ân bize şefaatçi olacak deriz, önce kendimizi sonra da din kardeşlerimizi teşvik etmeye gayret ederiz. Bugün sizlere, Kur'ân'ın daha dünya da iken şefaat ettiği bir kadıncağızın hikâyesini, Tabiinden Abdullah İbn-i Mübarek'in ağzından anlatacağız. Hem de bu vesile ile Rabbimizin lütfu, Efendimiz'in saa mucizesi Kur'ân'ımızla bir kez daha muhabbet tazeleyeceğiz inşaallah. KUR'ÂN'LA KONUŞAN KADIN * Tâbiin'den Abdullah İbn-i Mübarek anlatıyor Bir sene hacca gidiyordum, yolda oldukça yaşlı bir kadın gördüm. Yolunu şaşırmış, perişandı. Karanlıkta yaklaşıp, selâm verdim. Kadın başını kaldırdı, Yasin sûresinden, "Onlara merhametli Rabbin söylediği selâm vardır." diyerek selâmımı aldı. * Kadına; "Buralarda ne işin var, ne yapıyorsun?" diye sordum. Kur'ân-ı Kerim'den, Zümer sûresi 36. âyetle bana cevap verdi "Allah kuluna kâfi değil midir? Seni Ondan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur." Anladım ki, kadın yolunu şaşırmış buralarda dolaşıyor. * Kadına tekrar sordum, "Nereye gitmek istiyordun?" Cevaben; "Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye Muhammed kulunu Mescidi Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir." İsrâ sûresinin okudu bana; anladım ki Hacdan geliyor, yani Mescid-i Haram'dan Kâbe'den geliyor ve Mescid-i Aksâ'ya Kudüs'e gidiyor. ? Yine sordum; "Kaç gündür buralardasın?" Bana, "ORabbim! Dedi, çocuğum olacağına dâir bana bir işaret ver. Allah Sana işaret, sapasağlam olduğun hâlde üç gün insanlarla konuşamamandır, buyurdu." Meryem sûresinden 10. âyeti okudu. Demek ki, üç günden beridir buralarda. * "Buralarda ne yiyip ne içiyorsun?" dedim. Şuâra sûresinden 10. âyetle cevap verdi. "Beni yediren, içiren O'dur." Anladım ki bu kadın ehli tasavvuf. * Yaşlı kadına; "Buralarda su yok, neyle abdest alıyorsun? Nasıl namaz kılıyorsun?" diye sorunca, bana Mâide sûresi 6. âyeti okudu "Su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de, yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi onunla mesh edin." Demek ki kadın, teyemmüm ederek ibadet ediyor. * Kadına sordum "Sen açsındır, benim ekmeğim var, sana verebilirim. Versem yer misin?" Bakara sûresinin 187. âyetiyle bana cevap verdi "Sabahın beyaz ipliği aydınlığı, siyah ipliğinden karanlığından ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın." Anladım ki kadın oruçlu. * Ona yine sordum "Mevsim Ramazan olmadığı hâlde ne orucu tutuyorsun?" Bakara 158 "Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa, şüphesiz Allah kabul eder ve yapılanı hakkıyla bilir." Meğerse kadıncağız nâfile oruç tutuyormuş. * Bir şey kafama takıldı, neden hiç dünya kelâmı konuşmuyor da, hep Kur'ân'la cevap veriyor. Bunu kendine sordum "Neden bizim gibi konuşmuyorsun?" Bu kez de, Kâf Sûresi 18. âyeti okudu, bana. "İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın." Yani insanın her konuştuğunu yazan ve yaptıklarını gözetleyen melekler vardır, onun için yanlış konuşurum diye, hep Kur'ân konuşuyor. * Yine sordum "Kimin nesisin, kocan kimin kimsen yok mu?" deyince, bana İsra sûresi 36. âyet ile cevap verdi. "Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur." * Ben özür diledim, bunun üzerine kadın arkasından benim kalbim kırılmasın diye, Hz. Yusuf'un kardeşlerine söylediği sözü yani Yusuf Sûresi 92. âyeti okudu "Yusuf dedi ki Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir." * Ona, "Sen yorulmuşsun deveme bindireyim mi?" diye sorunca bana, Bakara sûresi âyet 197. okuyarak cevap verdi "Ne hayır işlerseniz onu Allah bilir. Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir." Anladım ki memnun olacak; "Hadi bin deveye." dedim. * Kadın deveye binerken Nur sûresi âyet 30'u okudu "Resûlüm! Mü'min erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır." Yani deveye binerken kadının üstü başı açılabilir. Onun için kadın ikaz ediyor; Bakma, diyor. Bunu da âyetle anlatıyor. * Kadıncağız deveye binerken elbisesi yırtıldı, arkasından kendi kendine Şûra sûresi 30. âyeti okumaya başladı "Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah çoğunu affeder." Elbisesinin yırtılmasına bir hatasının sebep olduğunu söylemek istiyor, ardından da Zuhruf sûresinin 12. âyetini okuyordu "Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti." Allah'ın, çölün ortasında nasıl binek gönderdiğini âyetle anlatıyordu. * Devenin yularından tuttum, yüksek sesle bir şeyler söylenerek yürümeye başladım ki, tam o anda kadın Lokman sûresi 19. âyetini okudu "Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir." * Bu sefer hâlimi düzelttim, elimi kulağıma attım ve şiir okumaya başlayınca kadın, Müzzemmil sûresi 20. âyetin orta kısmını okudu, bana "Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun." Kur'ân varken ne diye şiir okuyorsun, demek istiyor. * Ben de ona "Seni tebrik ederim, sana hayır verilmiş" dedim. Kadın, Zümer sûresi 9. âyeti okudu "Akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür." ? * Bu sefer tekrar sordum "Senin kocan var mı?" diye. Bana Mâide sûresi 101. âyeti kerimeyi okudu. "Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın." Benim sorumu beğenmedi. * Nihayet kaybettiği kafilesini bulduk ve kadını onlara teslim ederken sordum "Bu kafilede senin neyin vardır?" Bana, Kehf sûresi 46. âyetle cevap verdi "Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır." * "Kafilede ne iş yaparlar?" dedim. Kadın, Nahl sûresi 16. âyeti okudu "Daha nice alâmetler yarattı.Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar." Anladım ki, oğulları ve malları var, çocukları kafilede kılavuzluk yapıyorlar. Yani yol gösteriyorlar. * "Peki, isimleri nelerdir?" diye sordum. Bana, Nisa 125. âyeti okudu "Allah İbrahim'i dost edinmiştir." Demek ki, birinin adı İbrahim. Sonra, Nisa 164. âyeti okudu. "Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu." İkinci oğlunun adının da, Musa olduğu anlaşıldı. Sonra Meryem 12. âyeti okudu. "Ey Yahya! Kitab'a Tevrat'a var gücünle sarıl!" dedik ve henüz sabi iken ona ilim ve hikmet verdik." Üçüncü oğlunun adı da, Yahya imiş. * Kafileden bu isimleri çağırdım. Üçü de geldiler, annelerine sarıldılar. Anneleri cebinden bir para çıkardı oğlunun birine verdi ve Kehf sûresi19. âyeti okudu "Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın, şehrin hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca, nâzik davransın gizli hareket etsin ve sakın sizi kimseye sezdirmesin." * Yiyecekleri şehirden getirdiler annesinin önüne koydular ve iftar vakti gelmişti, hepsi annesinin gözüne bakıyordu. Anneleri "Boş günlerde yapmış olduğunuz ibadetlerinize mukâbil yiyiniz içiniz." âyetini okudu ve oruçlarını açtılar. * Beni yemeğe davet ettiler, ben kabul etmedim. Çocuklara; "Annenizin bu hâli nedir? Âyetten başka bir şey söylemiyor. Bunun sebebini bana anlatmadığınız sürece yemeğe gelmeyeceğim." deyince, kadının büyük oğlu "Vallahi ben kırk yaşındayım, annem kırk yıldır yanlış bir şey söylerim de, günah kazanırım diye, hep Kur'ân'la konuşuyor." dedi. Ben de, Cuma sûresi 4. âyeti onlara okudum. "Bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir." * Abdullah İbn-i Mübarek Hazretleri diyor ki; Daha yanlarında kalsaydım, günlerce Kur'ân konuşabilirdi. İşte İslâm tarihinde Kur'ân-ı hayatına hâkim kılmış nice büyükten sadece bir tanesi. * Rabbim bizleri evlatlarımızla birlikte, Kur'ân'ın hâdimi eylesin. Kur'ân-ı bize şefaatçi eylesin. Her iki dünya da bize yâr eylesin ve bizleri Kur'ân'ın sırrı ile Rabbim, merzuk eyleyerek bu Ramazan-ı Şerif'de onun şikayetinden de emin eylesin. Âmin. AYET-İ KERİME * "Rabbimiz, eşlerimizden ve zürriyyetimizden bize göz aydınlığı bağışla ve bizi muttakilere takva sahiplerine imam kıl." Furkan 74 * Ey Muhammed! De ki "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir." İsrâ 88 HADİS-İ ŞERİF * "Allah yeryüzünde azabı hak etmiş olanları azaplandıracağı zaman, Kur'ân'ı öğrenmeye çalışan çocukların yüzü suyu hürmetine azap etmekten vazgeçer." Dârimi * "Çocuğuna Kur'ân öğreten babaya Cennette taç giydirilir." Taberânî ? "Kim Allah'ın kitabından bir ayet öğrenirse, kıyamet günü öğrendiği bu ayet onu gülerek karşılar." Buhârî SORDUM-ÖĞRENDİM Dini bir emri yerine getirmemeye veya bir haramı işlemeye yemin eden kişi ne yapmalıdır? Farz veya vacip olan bir şeyi yapmamaya ya da haram ve günah olan bir şeyi yapmaya yemin etmek, Müslümana yakışmaz. Bakara Suresi 224'te "İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolundaki yeminlerinize Allah'ı siper yapmayın. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." Bununla birlikte, bu tür bir yemin edildiğinde, yeminini yerine getirmeyip bozmak ve ardından yemin keffâreti vermek gerekir. Efendimiz sas "Bir kimse bir şey için yemin eder, sonra da ondan hayırlısını görürse yeminini bozsun ve keffâret ödesin" buyurur. DUA KUR'âN-I KERİM'DEN DUA ÂYETİ * Rabbenâ ve âtinâ mâ veadtena âlâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyameh, inneke lâ tuhliful mîâd." Âl-i İmran 194 * "Rabbimiz! Bize peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Muhakkak sen verdiğin sözden dönmezsin." Âmin Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın. Eyvah ramazan ayı bitti! 18 Temmuz 2015, Cumartesi Mü'minlerin 11 ay yolunu gözledikleri, rahmet, mağfiret ayı sona erdi. Acaba bu ayın nimetlerinden nasiptar olabildik... Niye bayram ettiğini bilmeyen, niye oruç tuttuğunu da bilmez! 17 Temmuz 2015, Cuma Kardeşlerim, Ramazan-ı Şerif'in sonunda "Oh Ramazan'dan kurtulduk!" der gibi, bitişine sevine sevine, yeme içme... Fitrelerinizi unutmadınız değil mi? 16 Temmuz 2015, Perşembe Kıymetli dostlar olur insanlık hâlidir; iş, güç, verdim, veriyorum derken unutulabilir, Fitre'lerinizi Bayram Namazı'ndan... Ümmetim tek vücut gibidir! 15 Temmuz 2015, Çarşamba Kıymetli dostlar, sayfamızdaki resimlerle dünyanın dört bir tarafından sizlere Ümmet-i Muhammed'in Kadir Gecesi... Zekatı verenin malı da kalbi de temizlenir 14 Temmuz 2015, Salı Zekat sadece malı temizlemez, o mala sahip olma hırsını da kalpten temizleyen, eşi benzeri olmayan bir ibadet,...
Perde TanımıPerde kelimesinin Türk Dil Kurumuna göre tanımı şöyle;1. isim Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü; “Durmadan pencere kapatıyor, perde çekiyorum.” – A. Ağaoğlu 2. Üzerine bir cismin görüntüsü yansıtılan saydam olmayan yüzey; “Sinema perdesi. Karagöz perdesi.” 3. İki yeri birbirinden ayıran bölme 4. Seste pes perde; “Sonra da ince ve çok acıklı bir perdeden şarkı söylemeye başladı.” – A. Midhat 5. Doğruyu görmeye engel olan şey; “Bu sözü duyunca gözlerimdeki perde kalkıverdi.” 6. hayvan bilimi Kaz, ördek, martı gibi hayvanların parmaklarını birbirine bitiştiren zar 7. müzik Bir müzik parçasını oluşturan seslerden her birinin kalınlık veya incelik derecesi 8. müzik Bu ses derecelerini sağlamak için çalgılarda bulunup parmaklarla basılan yer 9. tıp *** Katarakt; “Gözlerine perde inmiş.” 10. tiyatro Bir sahne eserinin büyük bölümlerinin her biri; “Oyunun üç perdesi de böyle alkışlar içinde geçti.” – M. Ş. EsendalKur’an-ı Kerim’de Perde Hakkındaki Ayetler Hangileri?NOT AYETLERİN TÜRKÇE MEALLERİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ RESMİ İNTERNET SİTESİNDEN ALINMIŞTIR. Sponsorlu Bağlantılar Bakara Sûresi 7. Ayet; Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap Sûresi 45. Ayet; Kur’an okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde Sûresi 57. Ayet; Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan daha zalimdir? Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet Sûresi 100/101. Ayetler; O gün cehennemi; gözleri Zikr’ime Kur’an’a karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kafirlerin karşısına bütün dehşetiyle dikeriz!Meryem Sûresi 16/17. Ayetler; Ey Muhammed! Kitapta Kur’an’da Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve kendini onlardan uzak tutmak için onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde Sûresi 19. Ayet; “Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!” Sponsorlu Bağlantılar Ahzâb Sûresi 53. Ayet; Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin vakitli vakitsiz Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz ,hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikahlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu Allah katında büyük bir Sûresi 54. Ayet; Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzuladıkları arasına bir engel konmuştur. Çünkü onlar derin bir şüphe Sûresi 32/33. Ayetler; Süleyman, “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman, “Onları bana geri getirin” dedi. Atlar gelince de bacaklarını ve boyunlarını okşamaya Sûresi 5. Ayet; Dediler ki “Ey Muhammed! Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz örtüler içerisindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde vardır. O halde sen istediğini yap, şüphesiz biz de istediğimizi yapacağız.” Sponsorlu Bağlantılar Şûrâ Sûresi 51. Ayet; Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet Sûresi 23. Ayet; Nefsinin arzusunu ilah edinen, Allah’ın; halini bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? Sponsorlu Bağlantılar Mutaffifîn Sûresi 15. Ayet; Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.
yürüyüşünde tabii ol ne demek