.
Düşlerime giren dört ada24 Ocak 2021 Yeni normalde kimi zaman sıkılmış, kimi zaman umutsuz hissedebiliyoruz. Madem evden çıkamıyoruz ben de sizi bu hafta biraz daha sıcak memleketlere, gitmeyi hayal ettiğim uzak cennetlere götürmek istedim. Egzotik tatlarıyla lezzetli mutfakları, renkli kültürleri ve eşsiz doğalarıyla beni büyüleyen adaları yazdım. Hayata geri döndüren ada BALİDünyanın en büyük Müslüman ülkesi olan Endonezya’nın neredeyse 18 bin adası var. Bunlardan en bilineni olan Bali’ye İstanbul’dan yaklaşık 15 saatlik bir uçuştan sonra ulaşıyorsunuz. Uçaktan biraz yorgun inebilirsiniz ancak Bali, enerjisiyle sizi hayata hemen geri dön-dürüyor. Kraliyet şehri’ olarak da anılan Ubud, adanın tam ortasında bir kültür vahası. 19’uncu yüzyılda inşa edilmiş ve geleneksel mimarinin tüm özelliklerini taşıyan Puri Saren Ubud Ubud Sarayı bunun bir kanıtı gibi. Endonezya’da Müslümanlar nüfusun yüzde 86’sını oluştururken Bali’de halkın yüzde 90’ı Hindu. En çok ilgi çeken yerlerin başında maymunların krallıklarını ilan ettikleri Monkey Forest var. Üç tapınağın olduğu ormanda yüzlerce maymunla karşılaşacaksınız. Petulu ise doğanın kendi çabalarıyla yarattığı bir cennet. Mümkün olduğunca fazla şey görmek için rehberli turları tercih edin. Ubud aynı zamanda bir tapınaklar şehri. Tanah Lot Tapınağı, Bali mitolojisinde önemli bir yere sahip yedi deniz tapınağından biri. Bratan Gölü de adadaki en büyük ikinci göl. Manzara muhteşem, renkler olağanüstü ama sizi bekleyen sürpriz, gölün tam ortasında olanca zarafetiyle yükselen, 17’nci yüzyılda Bali’nin denizler, ırmaklar ve göller tanrıçası Dewi Danu için yaptırılmış Pura Ulun Danu Bratan Tapınağı. Bali’nin Ana Tapınağı’ olarak adlandırılan Besakih Tapınağı da adada hâkim olan Hindu tapınaklarının en büyüğü ve en kutsalı. Nasıl ki Ubud, Bali’nin kültür başkentiyse eskinin balıkçı köyü Kuta Bölgesi de günümüzde adanın adeta eğlence merkezi. Farklı zevklerden herkesin üzerinde anlaştığı ve önerdiği tek konuysa Kuta’da mis kokulu yağlar ve mumlar eşliğinde yapılan Bali masajı... Yazının Devamını Oku Boğaz’ın beş butik güzeli17 Ocak 2021 Butik Oteller’ kitabımın yazım aşamasında Ege ve Akdeniz başta olmak üzere farklı rotalarda çok güzel otellerde vakit geçirme şansım oldu. Mesleğim gereği gezmek benim için yaşamın ta kendisi ama İstanbul’a, evime dönmek her zaman yolculuğun en heyecanlı kısmı. Bu hafta kitabımda da yer verdiğim Boğaz’ın beş güzel otelini anlatacağım. Onlar da size İstanbul’un büyüsünü hatırlatsın... İki köprüyü de görüyor BOSPHORUS PALACEHasbahçe olarak kullanılan Beylerbeyi, Osmanlı ileri gelenlerinin gözdesi olmuş yıllarca. Debreli İsmail Hakkı Paşa da yalısı için bu semti tercih etmiş. 1983’te atlattığı yangın sonrası aslına uygun restore edilen yalı, bugün Bosphorus Palace olarak ağırlıyor misafirlerini. Önce güzel bir avlu ve ortasında huzur veren sesiyle havuz karşılıyor sizi. Avlunun arkasında bütün güzelliğiyle yükselen yalının bahçe tarafı eskiden harem kısmıymış. İçeri girince çatıdan zemine kadar inen bir aydınlık ve zarif merdivenler göze çarpıyor. Lobide her iki köprüyü de içine alan enfes bir Boğaz manzarasıyla göz göze geliyorsunuz. Otelde her biri farklı cephelere bakan 12 oda var. Bahçe tarafına bakan odalarda avlunun dinginliğini, deniz tarafına bakan odalarda Boğaz’ın huzurunu hissediyorsunuz. Benim en sevdiğim bölümlerden biri, restoran olarak düzenlenen kayıkhane. Tavan alçak olmasına rağmen kullanılan aynalar sayesinde denizin yansımalarıyla dolu ferah bir mekân yaratmışlar. Telefon 0216 422 00 03Yazının Devamını Oku Bir Osmanlı başkentinin tüm ihtişamını taşıyor10 Ocak 2021 Genellikle Osmanlı mimarisine ilgi duyanların seyahat rotasında olsa da aslında keşfetmeyi seven herkesin mutlaka görmesi gereken yerler arasında. Adım adım tarihin izini sürün Edirne’de çünkü Osmanlı İmparatorluğu’na 92 yıl başkentlik yapan şehir; tarihi dokusu, doğal güzellikleri ve lezzetli mutfağıyla her zaman ilgi odağı olmayı hak ediyor. Anadolu topraklarının Avrupa’ya açılan kapısı Edirne’deyiz. Meriç ve Tunca nehirlerinin bereketiyle beslenen bu kadim topraklar kimi zaman Dersaadet mutluluk kapısı diye anılmış, kimi zaman İstanbul’u kıskandıran Şenlikler Şehri’ olmuş, kimi zaman da büyük acılara tanıklık etmiş. Sınırda olması kültürel çeşitliliğini arttırırken geleneksel değerlerini korumayı da başarmış. Edirne’yi gezmeye başlamak için ilk adımı Selimiye Camisi’ne atmalısınız. 1569-1575 arasında tamamlanan bu görkemli yapının, Koca Sinan’ın diğer eserlerinin güzelliğini geride bıraktığı düşünülür. Yerden yüksekliği 43 metreyi bulan 31 metre çapındaki kubbesiyle dikkat çeker. 2011 yılında kültürel varlık olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan cami, iç tasarımında kullanılan ve dönemin en iyi örnekleri kabul edilen taş, mermer, ahşap, sedef ve çini işçiliğiyle ayrıca değer taşır. Sanat tarihçisi Ernst Diez, Selimiye için “Mekân, büyüklük, yükseklik, topluluk ve ışık etkisi bakımından yeryüzündeki bütün yapılardan üstündür” eğri miydi?Selimiye Camisi ile ilgili birçok hikâye vardır ama en yaygını yaşlı bir kadının Koca Sinan’ın kulağına caminin minarelerinden birinin eğri olduğunu fısıldamasıyla başlar. Yaşlı kadını büyük bir ciddiyetle dinleyen mimarbaşı, bir işçiden elinde iple minareye çıkmasını ister. İpin bir ucunu aşağıda duran başka bir işçiye tutturur ve yaşlı kadının gösterdiği yöne doğru ipe asılmalarını söyler. Minarenin düzeltildiğini düşünen kadını mutlu eder. İşçilerde biraz şaşkınlık, biraz da kızgınlık vardır. Ama Nasrettin Hoca’nın filozofluğundan izler taşıyan Koca Sinan durumu açıklar; tartışmayı seçmesi durumunda kadının yayacağı dedikodular yüzünden caminin asırlar boyunca eğri minareli’ damgasını taşıyacağını, bunu önlemesi gerektiğini Devamını Oku İstanbul’a imzasını atan aile3 Ocak 2021 Osmanlı İmparatorluğu’nun son, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarının tanığı Dolmabahçe Sarayı, zarafetiyle büyüleyen Ortaköy Camisi, Beyazıt’taki Yangın Kulesi, hâlâ hizmet veren Selimiye Kışlası ve daha niceleri... Bu hafta, İstanbul’a karakterini kazandıran en önemli yapılar arasındaki bu binaların mimarı olan Balyan ailesinin izini birlikte sürelim. İstanbul’u ziyaret edenlerin birçoğu 17’inci yüzyılın büyük Osmanlı mimarı Sinan’ın adını duyar. Ancak özellikle Boğaz’ı süsleyen birçok sembolik yapının mimarları olan Balyan ailesini pek kimse bilmez. Hatta İstanbul’da yaşayanlar her gün eserlerini görseler de adlarını belki hiç duymamışlardır. Oysa dört kuşak boyunca altı padişaha hizmet eden aile, fazlasıyla miktar ve çeşitte eseri İstanbul’a miras bırakmış. Eserlerinin en önemli özelliği, süsleme sanatının tüm inceliklerini iç alanlarda olduğu kadar dış cephede de bonkörce kullanarak Batı tarzı bir mimari uygulamaları. Böylece dışarıdan bakıldığında göze oldukça sade görünen, ancak süslemelerin daha çok içeride yoğunlaştığı eski Osmanlı tarzını tamamıyla tersyüz etmişler. Öykü, Anadolu’da başladıAile, Orta Anadolu’dan, Karaman yakınlarındaki bir köyden gelmiş. Ailenin ilk bilinen üyesi Meremetçi Bali Kalfa. Sultan IV. Mehmet’in sarayındaki Ermeni mimarların kulağına gitmiş Bali Kalfa’nın başarıları. O da İstanbul’a gelmiş ve kendisine sarayda daha sonraki yıllarda oğlu Magar’a devredeceği bir yer edinmeyi başarmış. Magar, Sultan I. Mahmut ile bir şekilde ters düşünce Bayburt’a sürgün edilmiş. Sürgün yerinde oğulları Krikor ve Senekerim’e mimarlık eğitimi vermiş. Krikor Amira Balyan 1764-1831 zamanında aile şirketinin başarısı ciddi olarak artmış. Ama maalesef eserlerinin bir kısmı zaman içinde kaybolup gitmiş. En önemli eseri 1826’da Sultan II. Mahmut’un yeniçeri isyanını bastırması şerefine yaptırılan Tophane’deki Nusretiye Zafer Camisi. Eyüp’ün Haliç kıyısındaki ve bir zamanlar şehirdeki feslerin üretildiği Feshane ile Belgrad Ormanları’nda hâlâ ayakta olan Valide ve Topuzlu su bentleri yine Krikor Balyan’ın şehre kazandırdığı eserler arasında. Ayrıca Selimiye Kışlası’nın üç kanadının yapımını üstlenmiş. Krikor’un kardeşi Senekerim ise Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi avlusundaki Serasker Beyazıt Kulesi’ni inşa etmiş. Yazının Devamını Oku Doğu'nun hayal şehri Kars27 Aralık 2020 Hayat bu sene bizi önceliklerimizi gözden geçirmemiz için oldukça zorladı. Ben her zaman kendi değerlerimizi anlamanın ve anlatmanın içinde bulunduğumuz zor süreçlere derman olduğuna inanırım. Mimarisi, tarihi, kültürü ve mutfağıyla ülkemizin en ilginç şehirlerinden olan Kars da bence o değerlerden biri. Kars’ı sadece Doğu Ekspresi ile kışın ya da hafta sonu için ziyaret edilen bir yer olarak görmekten öte ruhunu yaşamanızı öneririm. Koruyamadıklarımız ne kadar çok olsa da gördükleriniz sizi büyüleyecek. Kars ve civarındaki yerleşimin tarihi, milattan önceye dayanıyor ve şehir geçmişte sahip olduğu gücü bugün de hissettiriyor. Huriler, Urartular, İskitler, Sasaniler, Selçuklular, Gürcüler, Moğollar, Akkoyunlular ve Karakoyunluların da aralarında bulunduğu çok sayıda devlete ev sahipliği yapmış Kars toprakları. Müthiş bir kültürel zenginliğin mirası. Kars Osmanlı topraklarına 1535’te katılmış. 1853-1856 Osmanlı-Rus Savaşı’nda şehir halkı kahramanca savunmuş topraklarını ve 1855 Kars Zaferi nedeniyle devlet tarafından madalya verilerek onurlandırılmış. Üstelik Kars Zafer Madalyası, Anadolu’da bir kente verilen ilk gazilik madalyası. Şehit askerlerin ailelerine dağıtılan ve bir yüzünde Kars Kalesi, diğer yüzünde padişah tuğrası olan madalyaları Kars’ta değil, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin koleksiyonunda görebilirsiniz. Şehir, 1878’den 1918’e kadar tam 40 yıl Rusların işgalinde kalmış ve ortaya inanılmaz bir sentez çıkmış. Izgara şehir planlı sokakları, o muhteşem taş binalarıyla Kars, ona Batılı ve aristokrat bir hava veren kar örtüsüyle size Rusya’da bir şehir gibi de gelebilir. Yeniden Türkiye topraklarına katılması 30 Ekim 1920’de Kazım Karabekir idaresindeki Türk ordusunun şehre girmesiyle koltukta savaşKars’a gittiğimde, önce şehre hâkim tepeye kurulmuş olan kaleye çıkarım, çeşitli işgallerde tahrip olup defalarca onarılan kalenin girişindeki Celal Baba Türbesi’ni ziyaret ederim. Celal Baba, savaş sırasında kafası kesilince kellesini koltuğunun altına alıp savaşa devam ettiğine inanılan bir savaş kahramanı. Benim için şehirde en ilginç yapılardan biri 12 kemerinde 12 havarinin kabartmasını taşıyan 12 Havari Kilisesi. Bu ilginç yapı camiye dönüştürülünce Kümbet adı verilmiş. Bu mevkiden görünen Kars Çayı üzerindeki Taş Köprü, III. Murat tarafından yaptırılmış. Hemen yanında Namık Kemal’in evi var. Ruslar döneminden kalma Vali Konağı, Defterdarlık, Belediye ve istasyon binasıyla kalın taş duvarlı, bazıları bahçeli evler size ne kadar değişik bir coğrafyada olduğunuzu hatırlatacak. Şehrin en görkemli taş yapılarından biri de Fethiye Camisi olarak bilinen eski Rus Ortodoks Devamını Oku Yeni yılı karşılamak için en butik’ 20 otel20 Aralık 2020 Tüm dünya için zorlu geçen 2020 biterken 2021’i güzel karşılamanız için size bazı öneriler hazırladım. Marmara Bölgesi’nden başlayıp Bolu’dan Kapadokya ve Konya’ya uzandım, sonra Akdeniz, Ege ve Güneydoğu’dan hem konumu hem hizmet kalitesiyle çok beğendiğim oteller ekledim listeye. Malum yılbaşı ve akabindeki hafta sonu dahil dört günlük sokağa çıkma yasağı var. Ancak yıl boyu açık olan bu otellere yasak öncesi giriş yapıp bu dört günü konfor içinde geçirebilir, yıla iyi bir başlagıç kalbine yolculukArgos In Cappadocia / NevşehirArgos, rafine bir zevkin otel lüksüyle buluştuğu en güzel örneklerden. Yaklaşık 14 dönüm üzerinde birbirinden bağımsız 51 odasında mağara havasını solumanızı da sağlıyor, taş ev güzelliğini yaşamanızı da. Lounge alanına sade bir şıklık hâkim; konfor-keyif ikilisi her köşede kendini hissettiriyor. Kapadokya manzarasının yanı sıra havanın açık olduğu günlerde tüm görkemi ve güzelliğiyle Erciyes Dağı selamlıyor konukları. Özellikle günbatımındaki manzara muhteşem. Telefon 0384 219 31 30Dünyanın en iyi manzarası’ ödüllüRox Cappadocia / NevşehirBu otelin hayranı çok çünkü Dünyanın En İyi Manzaralı Oteli’ seçilmelerini sağlayan muhteşem bir Kapadokya panoramasına bakıyor. Uçhisar Kalesi’nin hemen altında konumlanan otelin oldukça büyük terası çok güzel. Tam karşınızda Göreme, Güvercinlik Vadisi, Kılıçlar Vadisi ve Aşk Vadisi uzanıyor. Balonların kalktığı noktaya hâkim olduğu için her sabah güne gökyüzünü masal kitaplarından fırlamış gibi görerek başlıyorsunuz. Mağara ya da taş dokuya sahip 8 odası var. Dekorasyonda bohemlikle harmanlanmış yöresel bir çizgi tercih edilmiş. Evcil hayvanınızla kalabiliyorsunuz ve ek ücret alınmıyor. Telefon 0384 219 24 06Yazının Devamını Oku Hem çok uzak hem çok yakın13 Aralık 2020 Sokağa çıkma yasaklarının başlamasıyla özellikle şehir hayatından kaçış için farklı seçenekler arar olduk. Zaten bu pandemi sürecinde tatil anlayışımız neredeyse kökten değişti. Şehrin yanı başında ama sanki bambaşka bir yerdeymiş gibi hissettiren tatil seçeneklerine aklınızda ve kalbinizde yer açın. İstanbul’da yaşayıp böyle bir tatil yapmak istiyorsanız benim tereddütsüz ilk önereceğim yer yıllarda gündemde olan staycation’ fikri pandemiyle birlikte altın çağına girdi. Şimdi nedir bu kelime diye merak edenler olacaktır. Şöyle anlatayım; kalmak stay’ ve tatile çıkmak vacation’ kelimelerinin birleşiminden yaratılmış bir kavram bu. İki farklı anlamı var bu kavramın. İlk olarak yaşadığınız şehirde kalarak tatil yapmak ve unuttuğunuz veya hiç bilmediğiniz özelliklerini keşfetmek. İkincisi ise evinizde otel konforunda vakit geçirmek... Bir nevi kendini kandırmak gibi! Bu konseptin ilgi alanıma giren ilk tanımı ve pandemi şartları zaten aklımda olan planlarımı gerçekleştirmem için bana ilham verdi. Ege ve Akdeniz’deki butik otelleri tanıttığım kitabım nedeniyle Türkiye’nin farklı bölgelerinden olduğu kadar İstanbul ve çevresinde çok sayıda oteli ziyaret ettim ve bu sayede ben de staycation’ın tadına vardım. Bu bilgiler ışığında böyle bir tatil için size önereceğim yer Şile-Ağva... İstanbul’un bu kaçış mekânları sizi gündemden ve haftanın yorgunluğundan uzaklaştıracak. Gündüz de görünsün diyeŞile’nin tarihi çok eskiye dayanıyor. İsmi Yunancada bir çeşit yaban çiçeği anlamına geliyor. Antikçağda Yunanların, sonra Romalıların istilasına uğramış. Selçuklu ve Bizans hâkimiyetlerinin ardından Yıldırım Bayezit Osmanlı topraklarına katmış. İlk Bizans döneminde, sonradan Osmanlılar tarafından yeniden inşa edilen kalesi ilçenin sembollerinden biri. 1871’de Hatice Hanım tarafından yaptırılmış Hanımsuyu Çeşmesi, Demirtaş Paşa Okulu, Vergi Dairesi binası da ilçedeki tarihi yapılar Feneri’yse sadece İstanbul için değil, Türkiye için de önemli. Ülkemizin en büyük deniz feneri. Dünyadaysa hâlâ çalışır durumdaki en büyük ikinci deniz feneri. Sultan I. Abdülmecit döneminde, Kırım Harbi’nde Karadeniz’den İstanbul Boğazı’na girecek gemilere yol göstermesi amacıyla yapılmış. 1859’da inşa edilen fenerin yapımıyla birlikte Şile’nin stratejik önemi artmış. Taş bina Türk mimarların elinden çıkmış, metal aksamı ve kristal sistemi Paris’ten getirilmiş. Boyu 19 metre olan fenerin siyah-beyaz çizgili hoş bir görüntüsü var. Bu görüntüsünün amacı gündüz de rahatlıkla seçilebilmesi için. Geçmişte gaz lambasıyla çalışıyormuş; 1960’ların sonundan bu yanaysa elektrikle aydınlatılıyor. Fenerin içi müze olarak ziyarete açık... Tepesine 72 merdivenle çıkılıyor ama sizi karşılayan manzara bütün yorgunluğunuzu rüzgâra katıp Devamını Oku Anadolu vicdanının ve hoşgörüsünün sesi Mevlana6 Aralık 2020 Dünya için de bizim için de 2020 zor bir yıl oldu. Ama gelin yine de yıla kırgınlıkla değil hoşgörüyle veda edelim ve “Ne olursan ol yine gel” diyen Mevlana’nın zamansız ve mekânsız çağrısına kulak verelim. Bu ay dünyanın büyük bir bölümünde İsa’nın doğumunu temsil eden Doğuş Bayramı kutlanırken, bu heyecana Mevlana’nın kavuşma günü olan Şebi Arus’ coşkusunu da ekleyelim. Tarihi 7000’lere dayanan ve yüzyıllar boyunca ev sahipliği yaptığı uygarlıklarla medeniyetler ve dinler beşiği’ haline gelen Konya, sadece Mevlana’yla değil tüm bu tarihi mirası harmanlayan kültürüyle de kucak açacak size. Konya bana göre Türkiye’nin en mistik, huzurlu ve misafirperver kentlerinden biri. Hitit, Lidya, Pers gibi büyük uygarlıkların yaşadığı şehir, Selçuklu’ya da iki asırdan fazla başkentlik yapmış. Hıristiyanlığın önemli azizelerinden Tekla’nın ev sahibi Konya; en önemli azizlerden Pavlus ve Barnabas’ı da ağırlamış. Konya yaklaşık 4 bin yıl önce Hititlerin vatanı olmuş. O dönemde adı Kuwanna’. Tarih boyunca birçok farklı adı olmuş; ikonların şehri’ anlamında Iconium’, Bizans İmparatorluğu döneminde Tokonion, Cogna, Konien’ gibi. Araplar ise Kuniya’ demiş. Şehir geçmiş adlarına çok benzeyen şimdiki isminiyse Selçuklu döneminde almış; Osmanlı da aynı adı kullanarak Konya demiş bu güzel kente. Şimdi bir gezinti yapalım, Mevlana’dan başlayıp kentte görmemiz gerekenleri keşfe hoşgörüYazının Devamını Oku
ŞEFFAF ODA - CNN TÜRK - ŞUBAT 2020 GEL KONUŞALIM – TV8 - ŞUBAT 2020 AÇELYA AKKOYUN İLE AKLA TAKILANLAR – 360 TV - ŞUBAT 2020 TEKNOVİZYON – WOMAN TV - ŞUBAT 2020 BİR BİLEN BİR PİŞİREN – TV8 - EYLÜL 2020 ASLI ŞAFAK'LA İŞİN ASLI – BLOOMBERG HT - ARALIK 2020
Saffet Emre Tonguç “Eylül sabahının serinliğini / Yaprakların serinliğini / Yüreğime dolduruyorum” demiş Ataol Behramoğlu. Sonbahar sabahlarında uyanışında sevmediklerini bağışladığını, sevdiklerini daha çok sevdiğini anlattığı şiirinde… Ustaya kulak verin ve bildiğiniz doğruları unutun! Sonbahar hüznün ve içe kapanmanın mevsimi değil; aksine tazelenmenin ve kendinizi doğaya vurmanın vaktidir. Şehirlerin içi de dışı da rengarenk hazan kıyafetlerini giydi. Siz de takın gözlükleri, giyin spor ayakkabıları doğaya eşlik edin. Nereye gitsek diye karar veremeyenler için favori rotalarımı derledim. Seçin birini ve atın kendinizi sonbaharın kollarına! Saffet Emre Tonguç. İstanbul’un Vahası Atatürk ArboretumuSeyahatten ve iş koşturmacasından ne zaman fırsat bulsam biraz soluklanmak ve kendimle baş başa kalmak için Atatürk Arboretumu’na giderim. Bence en güzel mevsimi de sonbahar. Gölet kenarında kuğuları seyretmek ayrı ağaçların arasına dalıp sadece kuşların sesini duyarak yürüyüş yapmak ayrı güzel. Girişi ücretli. Yiyecek-içecek getirmekse yasak ki bence çok doğru bir uygulama. Sadece doğanın tadını çıkarıyorsunuz, kirlilik minimum. Gönül isterdi ki sıfır diyeyim ama yer yer boş pet şişeleri, bisküvi paketleri görüyorum etrafta. Çöpümüzü çöpe atmayı başarmak bu kadar zor olmamalı! Neyse konu derin, ben tekrar sonbahara döneyim. Arboretuma gitmek için fırsatınız varsa da hafta içini tercih edin; daha sakin. Yanı başındaki Belgrad Ormanı da nefis bir sonbahar seçeneği. Yerli Manhattan Maslak’ta yükselen gökdelenler ve trafikten sonra vaha gibi. Bisiklet yolları ile koşu ve yürüyüş için parkurları var. Sıkça sporsever İstanbullu ile karşılaşıyorsunuz. Ormanın belirli alanlarında piknik yapılabiliyor. İsterseniz içindeki kafelerden de yararlanabilirsiniz. Atatürk Arboretumu Ahşap Evlerin Zarafeti BüyükadaSonbaharda Prens Adalarının hepsi güzel. Kalabalıklar uzaklaşır, sezonluk tatile gelenler dönüyor ve adalar adalılara kalıyor. Benim favorim ise Büyükada. Sonbahar renklerine, çam ağaçlarının arasında yükselen zarif ahşap evler ve trafiksiz sokaklar eşlik ediyor. Tek sorun fayton, umarım bir an önce çözüm adım atılır. Büyükada sadece kilometre uzunluğunda ve kilometre genişliğinde. İster yürüyerek ister bisikletle dolaşabilirsiniz. Adanın muhteşem köşkleri arasında gezinmek çok keyifli. Çankaya Caddesi’nde 19 ve 20. yüzyıllarda yapılmış, çoğu bakımlı bahçelerde yer alan evler sıralanıyor. Bence Türkiye’nin en güzel caddelerinden biri. Con Paşa Köşkü, Fabiato Köşkü, gözetleme kuleli ve kırmızı tuğlalı Mizzi Köşkü en güzel yapılar arasında. Yelkencizade Köşkü, Avrupai tarzıyla ilgi çekiyor. Adalar Kaymakamlığı ise bir zamanlar Hacopulo Köşkü olan binada. Deniz ve Orman Bir Arada ŞileBir yan deniz bir yan orman, biraz kafa dinlemek için gönlünüz hangisini isterse Şile’de var. İlçeye adım atar atmaz metropol havasından hemen uzaklaşıyorsunuz. Bir Anadolu kentiyle selamlaşır gibisiniz. Karadeniz kıyısında 60 kilometrelik, merkezde ise 10 kilometrelik sahili var. Sonbaharın rengarenk izlerini takip etmek için rotanıza Onbir Göller Vadisi, Değirmençayı Şelalesi ve Kumbaba Tepesi’ni alın. Şile’nin en popüler noktası olan meşhur deniz fenerini de unutmayın. Ülkemizin en büyük dünyanın ise çalışır durumda olan ikinci büyük feneri kabul ediliyor. 1859’da yapılmış. Fenere yürüme mesafesinde bulunan Ağlayankaya’yı da görün. Adını taşlar arasından çıkan gh benzemesinden almış. Deniz Feneri Nehir Romantizmi AğvaSonbahar renklerini saçan ağaçlar, o ağaçların arasına davet eden hamaklar, bahçelere serpiştirilmiş şezlonglar, nehir turu… Şehir insanını şımartmak için gereken her şey Ağva’da var. Bir yanını Karadeniz diğer yanını usulca süzülüp giden Göksu ve Yeşilçay nehirleri sarıyor. Göksu Nehri Arasında da birbirinden şık butik oteller, bolca yeşil ve bolca kuş sesi var. Otellerin çoğunda nehirde tur yapabileceğiniz kanolar ve pedallı gezinti tekneleri var. Sonbaharın tatlı serinliği eşliğinde özellikle sabah saatlerinde nehrin tadını çıkarmak büyük keyif. Ağva’nın küçük bir kumsalı var. Havalar yüzmek için fazla serin olsa da yürüyüş yapmak ya da dalga seslerini dinlemek için rotanıza yöredeki çağlayanları ve bir zamanlar Romalılar’dan kaçan Hristiyanların saklandığı mağaraları da gezebilirsiniz. Aklınızda olsun; Kilimli Koyu Ağva’ya 5 kilometre mesafedeki Kilimli Koyu’ndaki doğal kaya oluşumları oldukça ilgi çekici. Kendi Küçük Güzelliği Büyük PolonezköyPolonezköy sonbahar rotalarının olmazsa olmazı. İsterseniz köy yollarını adımlayarak, ağaçların sarmaladığı yollardan geçerek doğanın yavaş yavaş dinlenmeye çekilişine tanıklık edebilirsiniz. Meryem Ana Kilisesi İsterseniz piknik konseptiyle hazırlanmış tesisleri tercih edebilirsiniz. Sonbaharın tatlı esintileri eşliğinde yavaşlığın tadını çıkarabilirsiniz. Günübirlik yetmez derseniz, keyifli bahçeleriyle butik otel alternatifleri de var. Polonezköy’e gitmişken 1. Dünya Savaşı sırasında askeri karargâh olarak kullanılan ve 1918 yılında restore edilerek tekrar ibadete açılan Meryem Ana Kilisesi’ne de uğrayın. DİPNOTYazılarımı farklı tarihlerdeki ziyaretlerimin ardından kaleme aldım. Kaçınılmaz olarak güncel birçok bilgi içeriyor ama güncel demek bugünün dünyasında hız ve değişimin eş anlamlısı. Bu nedenle yazılarımı referans alıp seyahat planı yaparken değişken bilgileri tarihi mekanları ziyaret, yemek ve konaklama önerileri, ulaşım bilgileri vs. kontrol etmeyi unutmayın. Ve siz de benim gibi “bilgi paylaştıkça güzel” felsefesine inananlardansanız, yazıları zenginleştireceğini düşündüğünüz detayları iletin. Yolunuz açık olsun, gezgin ruhunuz hiç yaşlanmasın!
saffet emre tonguç turları 2020